Sağlığımızla Oynuyorlar

Sağlığımızla Oynuyorlar

Yeni bir yıla girmiş bulunuyoruz. Sorunlar yumağı içerisindeyiz. Bu yoğunluk içinde gözden kaçmaması için bir hususun altını çizmek isterim. O da gıda meselesi. Tv. ekranlarında her ne kadar magazin boyutu ile ele alınsa da konunun önemi, hayati boyuttadır.

Gıda enflasyonu yok mu var; bu konuda tüketici kadar üretici de dertli.

2018 de rekoltede azalma var mı, var.

Tarıma destek yeterli mi; hiç de değil. Hele batılı ülkelerle karşılaştırmaya kalkarsak mukayese bile kabul etmez.

Tarımda kendine yeten nadir ülkelerden biri olmamıza rağmen, günümüzde saman bile ithal edilir hale gelinmiştir.

Tarımda yaşanan olumsuzlukları daha da arttırabiliriz.

Ancak daha da mühim olan başlıklar var.

Tarım, tohum ile iç içedir. Global şirketler tohumu eline geçirmiş durumdadır. Küresel tohum piyasası yaklaşık 41 milyar dolarlık bir değere ulaşmıştır. Hatta tohumculuk kanunu ardından çıkartılan tohum yasasıyla tohum köylüden tam olarak kopartılmıştır. Artık köylünün tohum satması da fide satması da yasaklanmıştır.

GDO’lu ürünler ile insan sağlığı, toprağın yapısı ile oynanmış, hastalıklarda adeta patlama yaşanmıştır. Şeker hastalığı, kanser vakalarında artış artık sıradanlaşmıştır.

Mesele bunlarla da sınırlı değildir.

Yerel yönetimlerdeki çarpıklıklar habitat kaybına yol açmıştır. Su kaynaklarının yataklarının değiştirilmesi, büyük çaplı hidroelektrik santral (HES) yapılanması çevrenin doğal yapısını bozmuştur.

Yetmedi, güya tarımın sıhhati için kullanılan sentetik kimyasal ilaçlar ile çevreye zarar verilmiştir.

Şimdi size bir ölçütten bahsetmek istiyorum.

Çevrenin doğal ve yaşanabilir olmasının sağlaması arıların yaşamları ile ölçülür. Eğer arılar sayıca ve sağlıklı olarak yaşamlarını sürdüremiyorsa sorun var demektir. Bakınız son yıllarda arı sayılarında ciddi anlamda kayıplar vardır. Bazı bölgelerde kayıp rakamı %70’lere kadar artmıştır. Arılar 130 bin farklı bitkinin döllenmesini sağlamaktadır. Arının azalması demek sadece bal ve arı ürünlerinin azalması değil, arıların taşıdıkları polenler ve döllenmenin olmamasından dolayı bitkilerin, ağaçların, meyvelerin ve sebzelerin azalması demektir. 

Netice olarak bir yanlış diğer yanlışı tetikliyor. Tohum zarar görüyor, canlılar, insanlar zarar görüyor, çevre zarar görüyor, dünya yaşanmaz hale geliyor.

Yaşanan sorunlar önemlidir ve zaman kaybı sorunların boyutunu daha da arttırmaktadır. Çözüm konusunda tek tek herkes sorumludur. Günü kurtarmaya yönelik siyasi manevralarla sorunların üstesinden gelmek mümkün değildir.

Toprak ve tarım konusunda ulu önder Atatürk’ün projeleri, ardından Haydar Baş hocamızın tarımı stratejik görmesi önemlidir. Çözüm olarak sorunları toptan ele alan ve kökten çözen “Milli Ekonomi Modeli; Sosyal Devlet Milli Devlet” eseri mutlaka dikkatle okunmalıdır. Eserin sahibi olan Prof. Dr. Haydar Baş hoca çözümün tek adresi olarak desteklenmelidir.