Kentsel Dönüşüm Mü, Kaotik Tekerrür Mü ?

Kentsel Dönüşüm Mü, Kaotik Tekerrür Mü ?
Yine ciğerimiz yanıyor…
Ormanlarımız alev alev. Canlarımız gidiyor. AFAD gönüllüleri, itfaiyeciler, vatandaşlar canlarını ortaya koyuyor. Ne yazık ki bu felaketlerde şehitlerimiz var. Her yıl artan bu afetlerin karşısında yetersiz tedbirler, plansız müdahaleler ve çoğu zaman amatör yaklaşımlar dikkat çekiyor.
Bunun bir benzerini şehirlerde de yaşıyoruz.
“Kentsel dönüşüm” adı altında yapılan uygulamalarda mesele sadece eski binayı yıkıp yerine yeni bina yapmak gibi dar bir çerçevede ele alınıyor. Oysa bu, büyük bir fırsattır ve ne yazık ki fırsat göz göre göre elden gidiyor.
Bugün dönüşüm adı altında çoğu zaman bina yıkılıp benzeri aynı yoğunlukta, aynı planda tekrar yapılıyor. Bu yaklaşım ne şehircilik ilkesine ne de afetlere dirençli bir toplum anlayışına uyar.
Kentsel dönüşüm sadece “binayı sağlamlaştırmak” değildir.
Asıl hedef, yaşam alanını dönüştürmektir. Yani:
Trafik düzeni, otopark ihtiyacı, güvenlik, sosyal donatılar, çocuk oyun alanları, yeşil alanlar, ortak yaşam mekânları... Bunların hepsi bütüncül bir yaklaşımla ele alınmak zorundadır.
Japonya’da belli bir yaşı geçen binalar kamusal denetimle yeniden inşa edilir. Bina sahiplerinin keyfî iradesine bırakılmaz. Çünkü şehircilik, sadece bireyin değil, toplumun ve gelecek nesillerin hakkıdır.
Almanya’da ise ortak yaşam alanı etrafında kurgulanan mimarî düzen hem sosyal dayanışmayı hem de yaşam kalitesini artırır. Otopark, yeşil alan ve güvenlik entegre düşünülür.
Yeni bina yapılıyor ama: Araçlar yine sokağa park ediliyor. Çocuklar yine arabaların arasında oyun oynuyor. Acil çıkış yolları yok. Mahalle ruhu yok, komşuluk yok, nefes yok.
Bu, dönüşüm değil; tekerrürdür.
Özellikle İstanbul’da trafik bir “çile” değil, artık bir hayatta kalma savaşına dönüştü.
En temel çözüm bellidir: Otopark sorununun çözümü.
Bugün sokaklara baktığımızda: Sağlı sollu, hatta iki sıra park edilmiş araçlar arasında
yol kalmamış, acil geçiş yok, itfaiye giremez, ambulansta hasta bekler. Bu trafik akışının değil, şehir aklının tıkandığının göstergesidir.
Yaşadığımız her afet, her trafik çilesi, her çarpık yapılaşma; bize şehirlerimizi, yaşam alanlarımızı ve önceliklerimizi yeniden düşünme zorunluluğunu hatırlatıyor.
Kentsel dönüşüm, ranta değil hayata dönük olmalıdır.
Şehir planı, insan odaklı olmalıdır.
Trafik, teknik değil, medeni bir sorundur.
Eğer bu anlayışı benimsemezsek;
Bugün yaşadığımız felaketler,
Yarın daha büyüğünün habercisi olacaktır.
İşlemlerimiz

