TAYYİP NEREYE KOŞUYOR? -2-

Tayyip Erdoğan'ın başını çektiği yeni oluşumun “öteki Türkiye'nin sesi” olacağı ifade edilirken söylemleri ile ters düştüklerinin hiç farkında değiller. Ezbere konuşan, kopya çekerek veya gelen seslere kulak vererek konuşan insanların düştüğü hata bunlar. Bu güne kadar ülkemizin handikabı, milletin karar alma ve politikalarını uygulamalarında söz sahibi olup olmamasından ziyade, kitleleri temsil eden yönetici kadroların samimi olup olmaması ile ilgilidir. Samimiyet testinde en önemli gösterge siyasetçilerin rüzgar gülü gibi her mevsimde farklı yerlere savrulmalarıdır. Zaten her seçimde partilerin çok farklı sonuçlar almalarının sebebi de, güç odaklarına şirin gözükmek uğruna dün dündür, bugün bugündür anlayışı içinde tabanlarına verdikleri sözlerden dönmeleridir.
Erbakan'ın himayesinde, onun teziyle çıkış yapan Tayyip'in, söylemlerini tamamen değiştirmesi kendi tabanında bile nerdeyse hain ilan edilmesi; öteki Türkiye'nin sesi olma iddiasında düştüğü tezadın göstergesidir.
Siyaset yapma yasağı bulunan Tayyip'in siyaset sahnesine bu kadar açıktan çıkışını iyi değerlendirmek gerekir. Tayyip siyasete hazırlandığı şu günlerde ABD'li üst düzey isimlerle konuşup onlarla istişare etmeyi de hiç ihmal etmiyor. Daha da ileri giderek Amerika'daki Yahudi lobileri ile ilişkileri açıktan yapabiliyor.
Tayyip, belediye başkanlığı döneminde Vatikan'ın başlattığı, misyonerliğin bir versiyonu olan dinlerarası diyalog çalışmalarına bizzat destek vermiş ve belediyenin imkanlarını bu uğurda kullanmıştı.
Değişik düşüncedeki iş adamları ile, basın yayın mensupları ile bir araya gelen Tayyip'in toplantılarında hazır bulunan Amerikalı yetkililer de var. Mesela ABD İstanbul Konsolos Yardımcısı Kate Schertz örnek olarak gösterilebilir. Tayyip'in bu toplantılardan sonra ABD Dışişlerinden bazı isimlerle de görüştüğü bilinenler arasında.
Kendisine “niçin ABD'lilerle bu kadar sıkı fıkı ilişkiler kuruyorsunuz?” sorusuna “karşılaştığım haksızlık karşısında bana ülkemde sahip çıkan yok iken, ABD Dışişlerinden geçmiş olsun mesajları geldi” (8 Kasım 1999, Akşam Gazetesi) diyerek cevap vermesi, diyetinin ne kadar ucuz olduğunu göstermektedir.
Bir insan bu kadar ucuz düşünememeli! Hele devleti yönetmeyi düşünenler bu kafadaki insanlar olamamalı. Allah korusun bu düşüncedeki bir insanın eline imkan geçtiği zaman çok rahat kendi vehimleri ve ikbali için çok ciddi yanlışlıklar yapabilir. Oysa devlet adamı karar verirken, kendi menfaatlerini değil, devletin ali menfaatlerini ölçü kabul etmesi gerekmektedir.
Tayyip, katıldığı bir toplantıda ifade ettiği bir cümle ile kendisini tamamen ele vermiştir. “Sakalı düzgün ve iyi Kur'an okuyan insanlara değil, Türkiye'yi iyi yönetebilecek kadrolara ihtiyaç var” derken, sanki Türkiye'yi sakalı düzgün olmayanlar, Kur'an'ı bilmeyenler, Kur'an'dan uzak olanlar yönetebilirler mesajı vermektedir. Tayyip'in göremediği, sakalı düzgün olanlar ve Kur'an'ı iyi okuyanlar kendilerini gizlemiyorlar; ne ABD'ye ne de Yahudi lobilerine şirin gözükmeye çalışıyorlar. Bu insanların nüfus kütükleri de belli, şehit torunu oldukları da.
üstelik millet, değerleri ile barışık ve ülkeyi bir bütün olarak geçmişiyle ve geleceğiyle, bayrağı ile ve sancağı ile, bütün kurumları ile kucaklayacak insanlar tarafından yönetilecek günlerin özlemini çekiyor.
Türkiye'de muhafazakar geleneği temsil eden bir partinin kurulması gerektiğini seslendiren Tayyip Erdoğan'ın Kur'an-ı Kerim ile bağı koptukça Türk milletine düşman lobiler alkış temposu tutuyor. Ama Erdoğan şunu unutmasın ki millet bu zihniyete alkış tutmaz.
İşlemlerimiz

