ABD, İsrail ve İran Arasındaki Savaş Nereye Evriliyor?

Bazen bir kurşun sadece hedefini vurmaz; tarihin akışını, coğrafyanın kaderini, insanlığın istikbalini de delip geçer. 22 Haziran gecesi ABD'nin, İran'ın nükleer tesislerine yönelik düzenlediği doğrudan hava saldırısı, işte tam da böyle bir kurşun yankısıdır. Bu bir operasyon değil tarihe müdahaledir.
ABD, bir kez daha meşruiyet şemsiyesi olmadan egemen bir devlete silahlı saldırıda bulunmuş, uluslararası hukuku hiçe sayarak "meşru güç" pozuna bürünmüştür. Saldırıdan saniyeler sonra gelen Trump'ın açıklaması ise daha da çarpıcıydı: "Fordow yok edildi."
Peki bu "yok ediliş" gerçekte ne için yapıldı?
Trump ve ekibinin karar alma mekanizmasında etkili olan evanjelik ideoloji, bu savaşı salt bir strateji olarak değil, bir kehanetin sahneye konması olarak görmektedir. Bu ideolojiye göre, büyük savaş başlamadan Mesih gelmez; Mesih gelmeden düzen kurulmaz. Ve o düzenin başkentinin Kudüs olması şarttır.
Bu nedenle İran, sadece bir ülke değil; Evanjelist akla göre "kötülüğün odağı", "Tanrı'nın düzenine engel" olan bir yapıdır. Bu dini-politik motivasyon, ABD'nin Ortadoğu politikalarını rasyonel zeminlerden koparmakta, "kehaneti gerçekleştirme yarışı"na dönüştürmektedir.
İslami kaynaklara göre, kıyamet öncesi dönemde yaşanacak büyük çatışmalardan biri, Müslümanlarla Yahudiler arasında geçecektir. Bu bağlamda en çok atıf yapılan hadislerden birinde "Kıyamet kopmazdan önce, Müslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça... Yahudi, bir taşın veya ağacın arkasına gizlenecek, taş veya ağaç: 'Ey Müslüman! Ey Allah’ın kulu! İşte arkamda bir Yahudi var, gel onu öldür!' diyecek. Sadece Garkad ağacı bunu söylemeyecek, çünkü o onların ağacıdır." (Buhârî, Cihâd 94, Menâkıb 25; Müslim, Fiten 82) buyrulmaktadır.
Tüm bu olanlar yaşanırken, Müslüman dünya yine suskun. Kınamanın dışına çıkamayan liderlik, kendi halklarının vicdanını temsil etmekten uzak. Oysa bu mesele İran'ın meselesi değil, bütün İslam aleminin istikbalidir. Bugün susanlar, yarın aynı senaryonun kendi topraklarında oynanacağından şüphe etmemelidir.
Savaş senaryolarıyla kıyameti hızlandırmak isteyen akıllara karşı, barışın ve insan onurunun sesini yükseltme zamanı gelmiştir. Zulme karşı ortak bir duruş sergilemeyen her toplum, sessizliğinin bedelini ağır öder.
İşlemlerimiz

