Büyük Oyunu Görelim: İsrail Vurdu, ABD Kışkırttı, Türkiye Sırada

Ortadoğu bir kez daha ateşe verildi. İsrail’in İran’a yönelik hava operasyonlarıyla birlikte bölge, barut fıçısına döndü. Ancak bu yaşananlar sadece Tahran ile Tel Aviv arasındaki bir restleşme değil; yüzyıllık emperyal bir planın yeni sahnesidir.
Peki bu yaşananlar sadece iki ülke arasındaki bir hesaplaşmadan mı ibaret? Elbette hayır. Bu gelişmeler, 1990’lardan bu yana uygulamaya konulan ve adı açıkça konmuş olan bir planın —yani Büyük Ortadoğu Projesi'nin (BOP)— parçasıdır. ABD’nin güdümünde şekillenen bu proje, sadece İran’ı değil, Türkiye dahil 22 İslam ülkesinin sınırlarını değiştirmeyi hedefliyor. Haritalar çoktan çizildi. Irak parçalandı. Suriye harap edildi. Libya yok oldu. Şimdi sırada İran var. Ve sonrasında –üzülerek söylüyorum ki– Türkiye. Ve biz hâlâ “uzak bir ihtimal” sanıyoruz!
Türkiye bugüne kadar gerek ekonomik gerekse diplomatik alanda birçok konuda Batı’ya taviz verdi. Ancak bu tavizlerin hiçbiri ne ABD’yi ne de İsrail’i memnun etti. Çünkü mesele ne diplomatik ton ne de ekonomik uyumdur. Mesele, Türkiye’nin bağımsız duruşudur. Mesele, Türkiye’nin Misak-ı Millî sınırlarına olan sadakatidir. Mesele, İsrail’in hedeflediği Arz-ı Mev’ûd hayalinin önündeki son engelin Türkiye olmasıdır. Verilen her taviz bizi hedef tahtasına daha da yaklaştırmaktadır. Çünkü Arz-ı Mev’ûd hayali, Fırat’tan Nil’e kadar uzanan topraklarda “direnen tek ülke”yi —yani Türkiye’yi— tasfiye etmeden gerçekleştirilemez.
Bugün yeniden dayatılan haritaların özü Sevr Antlaşmasıdır. Anadolu’nun parçalanması, etnik ve mezhepsel kimlikler üzerinden bir federasyona zorlanması ve nihayetinde küresel sermayenin kontrolünde bir “yarı-sömürge devlet” haline getirilmesi istenmektedir. “Türkiyelilik” adı altında milli kimliğimizden uzaklaştırılmamız da bu planın psikolojik altyapısını oluşturur. Ama ne yaparlarsa yapsınlar, bu milletin hafızasında Çanakkale, Sakarya, Dumlupınar vardır.
Bu süreçte tek bir yol haritamız olabilir: Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden gitmek. O, emperyalizmin göbeğinde bağımsızlık savaşı kazanan tek liderdir. Bugün yaşadıklarımız da farklı değildir. Yöntemler değişmiş olabilir ama hedef aynıdır. Bu nedenle çözüm ne NATO ekseninde ne ABD güdümünde ne de AB hayallerindedir. Tek çıkar yol, ekonomik bağımsızlıkla taçlanmış siyasal egemenliktir. Bunun yolu da Milli Ekonomi Modeli’nden, birlik ve beraberlikten ve komşularla barışmaktan geçmektedir.
Bölge ülkelerinin birer birer saldırıya uğraması, aslında hepimize bir çağrıdır. Uyanmamız gerekiyor. Batı’nın “böl ve yönet” stratejisine karşı “birleş ve diren” bilinciyle hareket etmeliyiz. Türk’üyle, Kürt’üyle, Sünni’siyle, Alevi’siyle bu ülke hepimizin. Herkesin huzur ve özgürlük içinde yaşadığı bir Türkiye, ancak bu emperyal planlara karşı milli bir dirençle mümkün olabilir.
Bugün ya yeniden tam bağımsız Türkiye’yi inşa edeceğiz, ya da Sevr’in zincirleriyle bir yarı-sömürge olacağız. Karar milletindir. Yol Atatürk’ündür.
İşlemlerimiz

