Cumhuriyet ve Milli Ekonomi Modeli: Çuvallara Sığmayan Para
Cumhuriyet’in 102. yılını geride bırakırken, tartışmayı bir cümlede toparlayayım: Bu ülke, Düyun-u Umumiye’nin kelepçelerinden ve kapitülasyonların boyunduruğundan egemen bir ulus devlet kurarak çıktı; bunu mümkün kılan iradenin adı Atatürk’ün milletle kurduğu sözleşmedir. O sözleşmenin içinde sadece siyaset değil, bir iktisat ahlâkı da vardır. Bugün mesele, o ahlâkın yeniden inşasıdır.
Bu inşanın adı bellidir: Prof. Dr. Haydar Baş’ın Milli Ekonomi Modeli (MEM). Çünkü MEM, kâğıt üstünde rakam dizmek değil; insanı haysiyetiyle yaşatmayı merkeze alan bir modeldir. Vatandaşa vatandaşlık maaşı, engelliye, ev hanımına, çocuğa ayrı güvence, üretimin kalbinde devlet–millet ortaklığı, bölüşümde adalet ve sistemin harcı olarak şeffaf denetim… Yani “yardım” psikolojisi değil, hak düzeni. Bu çerçeve bir slogandan ibaret değildir; bu ülkenin dertlerine verilmiş somut bir yanıttır.
Peki “kaynak” nerede? Cevap, uzun zamandır gözümüzün önünde: maden varlıklarımız. Özellikle nadir toprak elementleri (NTE) başlığında Türkiye, 2022’den bu yana Eskişehir-Beylikova hattındaki büyük rezervle dünya listelerinde konuşuluyor. Enerji yönetimi resmi duyurularında 694 milyon ton “cevher” büyüklüğünden söz edildi; sahada pilot tesis işletiliyor. Bu, doğru yönetildiğinde ülkenin kaderini değiştirebilecek bir potansiyel demektir.
Bilim cephesinde de iyimserlik var ama kritik bir şartla: işleme ve uç ürün. İTÜ Maden Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Kumral, asıl değerin, magnet metallerinde (özellikle neodimiyum–praseodimiyum–disprosyum–terbiyum) yoğunlaştığına, gücün de rezerv büyüklüğünden ziyade “işleyebilme ve teknolojiye dönüştürebilme” kabiliyetinden geldiğine dikkat çekiyor. Kumral’ın medyaya yansıyan değerlendirmelerinde Türkiye’nin çok büyük bir potansiyeli olduğu; rezervlerin “ölçülemez derecede büyük” ekonomik imkân yaratabileceği vurgulanıyor.
Tam bu noktada Haydar Hoca’nın çerçevesi yol gösteriyor: Devlet–millet ortaklığı ile stratejik sahalarda kamu öncülüğü; yerli-millî teknolojinin büyütülmesi; gelirin adil bölüşümü; çevre ve yerel yaşamla uyumlu işletme; şeffaflık ve hızlı denetim. Böyle bir mimari kurulursa, maden zenginlikleri vatandaşlık maaşı dâhil sosyal devletin sürdürülebilir finansmanı için omurga olur; “kendi kaynağını üreten” bir düzen kurulur.
Cumhuriyet’in kurucu aklını bugüne tercüme edelim:
Birincisi, ekonomik bağımsızlık siyasal bağımsızlığın şartıdır. Atatürk bunu, dışa bağımlılığı minimize eden kurumlarla, üretimle ve milletin ortak üst kimliği etrafında toplumsal barışla yaptı. Bugün aynı fikri, yüksek teknolojiye dayalı üretim ve NTE ekosistemi üzerinden yeniden kurmak zorundayız.
İkincisi, “millete rağmen” iktisat olmaz. Gelir artışı, hak temelli ve şeffaf bir sistemle tabana yayılmazsa, büyüme ne kadar parlak görünürse görünsün, toplumda umutsuzluk üretir.
Bugünün dünyasında nadir toprak elementi sahası, yalnız ekonomi değil jeopolitik dosyadır. Pazarın kaderini, kullanılan teknoloji, tedarik zinciri ve standardizasyon belirliyor. Türkiye’nin avantajı: genç nüfus, yerli mühendislik birikimi, stratejik coğrafya ve kamu madenciliği tecrübesi. Dezavantajı: Rafineri-ayırma teknolojilerinde ve uç ürün (magnet, motor, türbin, sensör) tarafında hâlâ atılması gereken büyük adımlar var. İşte MEM’in “model” oluşu burada belirginleşir: maden → rafineri → ara ürün → uç ürün → ihracat hattını kamu öncülüğünde, özel sektörle şeffaf ortaklık içinde ve yerli AR-GE ile kurmak. Buna yerli tedarik zinciri diyoruz.
Bu model duygu çağrısı değil, örgütlenme çağrısıdır. Üniversiteler-sanayi-kamu üçgeninde pilot üretimler, teknoloji transferi, insan kaynağı planlaması; finansmanda kamu katılımı + yerli özel sermaye + stratejik ortaklık; hukukta öngörülebilir düzen. Bu çerçevede, BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş’ın taşıdığı MEM mirasının Viyana başta olmak üzere uluslararası akademik platformlarda yeniden tartışmaya açılacak olması önemlidir; fikri çerçeve ile pratik adımların buluşmasına imkân verecektir.
Cumhuriyet’in kurucu aklı bize istikamet verdi; MEM o istikameti çağımıza tercüme ediyor. Elimizde Eskişehir-Beylikova’dan yükselen büyük bir potansiyel, İTÜ gibi kurumların bilimsel uyarıları, sahada büyüyen mühendislik kabiliyeti ve bu milletin alın teri var. Yapılması gereken, zenginliğimizi uç ürüne çeviren yerli tedarik zincirini kurmak; geliri hak temelli dağıtmak, devleti şeffaflık ve adaletle yeniden yapılandırmak. O zaman “kaynak yok” cümlesi mazeret olmaktan çıkar; kaynak var, irade var denir. Haydar Hoca’nın dediği gibi, “para çuvallarına tekmeyle vuracak” kadar güçlü bir refah düzeni hayal değil, programdır, yeter ki hakikatin peşinden gidelim.
İşlemlerimiz
drahmethkepekci
drahmethkepekci
drahmethkepekci
0549 620 00 34
drahmethkepekci