Bir Kongre: “Dağ Başını Duman Almış”

Bir Kongre: “Dağ Başını Duman Almış”

Öncelikle fikrî mücadelemizin mimarı olan, hasretini ve minnetini her daim yüreğimizde taşıdığımız Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızı anarak sözlerime başlamak istiyorum. Onun fikir dünyası, yalnızca bir siyasi program değil; bir millet tasavvuru, bir devlet aklı ve bir istiklal duruşudur. Bu duruşun bugünkü temsilcisi ve taşıyıcısı olan Sayın Genel Başkanımız Hüseyin Baş’ın öncülüğünde gerçekleştirilen 9. Olağan Büyük Kongre, her yönüyle müstesna bir buluşma olmuştur.

Kongreyi hangi açıdan ele alırsak alalım; ister organizasyon disipliniyle ister katılım yoğunluğuyla, isterse taşıdığı tarihsel ve fikrî derinlikle değerlendirelim, karşımıza çıkan tablo nettir: Bu kongre, sıradan bir siyasi toplantı değil; milletin özünün sahneye çıktığı bir irade beyanıdır.

Kongrede özellikle dikkat çeken anlardan biri, “Dağ Başını Duman Almış” marşı etrafında şekillenen tarihsel hafızaydı. Bu marşın hikâyesi, Kazım Özalp Paşa’nın hatıralarında da yer aldığı üzere, Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’dan Havza’ya gidişi sırasında yaşanan bir hadiseden doğar. Eski, arızalı bir araç; çamur içindeki yollar, kış şartları… Umutsuzluk gibi görünen bir tablo karşısında Atatürk’ün verdiği cevap nettir: “Beklemeye gerek yok.” Ve ardından, o gür sesiyle söylenen marş… Bu marş, yalnızca bir ezgi değil; yürüyerek, direnerek, kararlılıkla yola devam etmenin sembolüdür. İşte bu yüzden “Dağ Başını Duman Almış”, Millî Mücadele’nin ruhunu taşıyan bir başlangıç marşıdır.

Sayın Hüseyin Baş’ın bu marşı kongrede okuması, salonun coşkuyla eşlik etmesi, aslında bir geleneğin bugüne taşınmasıdır. O gün Havza yollarında yürüyen irade ile bugün Ankara’da salonlara sığmayan kalabalık arasında güçlü bir bağ vardır.

Kongre sonrasında gerek dışarıdan gelen akademisyenler gerek basın mensupları gerekse farklı gözlemcilerle yapılan sohbetlerde ortak bir kanaat öne çıktı: “Burada milletin özeti var.” Gerçekten de Türkiye’deki siyasi yapıya baktığımızda, partilerin çoğunun meselelere parça parça yaklaştığını görüyoruz. Kimi yalnızca ekonomi üzerinden, kimi dini söylem üzerinden, kimi milliyetçilik, kimi kadın, kimi işçi söylemi üzerinden siyaset yapıyor. Bu yaklaşımların her biri kendi içinde anlamlı veya anlamsız olabilir; ancak eksik olan şey, bütüncül bir bakıştır.

Bağımsız Türkiye Partisi’ni farklı kılan tam da budur. Kurucu genel başkan Prof. Dr. Ata Selçuk’a bir gün “Siz sağda mısınız, solda mı?” diye sorulduğunda verdiği cevap hâlâ hafızalardadır: “Bağımsız Türkiye Partisi yelpazenin sapıdır.” Yani bütün renkleri, bütün kesimleri bir arada tutan ana eksendir. Bayrak direğidir. Toplumun tamamını kavrayan bir anlayıştır.

Bugüne kadar BTP’nin yeterince oy alamamasının sebebi, fikirlerinin zayıflığı değil; “barajı aşamaz” algısıdır. Ancak bugün millet bütün partileri denemiştir. Özellikle son süreçlerde yaşanan açılım tartışmaları, güvenlik zaafları ve dışa bağımlılık görüntüsü, siyasi yapıların gerçek niyetlerini açıkça ortaya koymuştur. İnsanlar artık kimin neyi, kimi temsil ettiğini daha net görmektedir.

Bu yüzden 9. Olağan Büyük Kongre’ye gelen kalabalıklar salonlara, alanlara, sokaklara sığmamıştır. Genel Başkan Hüseyin Baş’ın dışarıdaki soğukta bekleyen kalabalığa hitap etmesi, milletle kurulan bağın en samimi göstergelerinden biridir.

Bu milletin özünde büyük bir cevher vardır. O cevheri ortaya çıkaracak liderlik ve teşkilatlı irade ise bugün Bağımsız Türkiye Partisi’nde vücut bulmaktadır. 9. Olağan Büyük Kongre’de gördüğümüz tablo, bu yürüyüşün daha da büyüyeceğinin açık işaretidir.