İsrail’i Güçlü Kılan, Bizim Parçalanmışlığımızdır!

Bugün 18 Zilhicce. Takvimde sıradan bir gün gibi görünse de İslam tarihinin dönüm noktalarından biridir: Gadir-i Hum… Hz. Peygamber (sav), Veda Haccı dönüşü Gadir-i Hum denilen bölgede binlerce sahabeyi topladı ve şöyle buyurdu: “Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır. Allah’ım! Onu seveni sev, ona düşman olana düşman ol.” Bu ifade, sıradan bir dostluk ilanı değil; İslam aleminin geleceğini belirleyen ilahi bir emanetin tebliğidir. Ve bu emanetin adı: Ehl-i Beyt’tir. Ancak ne yazık ki bugün, bu kutsal emanet konuşulmaz, hatta bilinmez hale gelmiştir.
Peki ne oldu bize?
Önce bizi Şii-Sünni diye böldüler. Ardından bu ayrım üzerinden kardeşi kardeşe kırdırdılar. Irak, Suriye, Yemen parçalandı. Bugün sırada İran var. Bu, BOP’un açık hedefidir: Mezhepler üzerinden ümmeti parçalamak. Müslümanlar birbirine düşsün ki, İsrail rahat etsin diye...
Ve şimdi bakın ne oluyor: ABD eliyle İbrahim Antlaşmaları imzalanıyor. Kudüs’e büyükelçilikler taşınıyor. Filistin direnişini destekleyen İslam ülkelerine darbe, ambargo, hatta saldırı uygulanıyor.
Aynı anda Gazze bombalanıyor, bebekler can veriyor, ama İslam ülkeleri sessiz. Birbirine bakıyorlar, ama Kudüs’e bakamıyorlar.
İşte burada şu soruyu sormak gerekiyor: İsrail bu cesareti nereden alıyor? Tanklarından mı? Nükleerinden mi? Hayır! İsrail’in gerçek gücü, Müslümanların parçalanmışlığındadır! Oysa Müslümanlar bir olsaydı; sadece “tükürüğüyle” değil, imanıyla, vicdanıyla, adaletiyle dünyayı sarsardı! Tıpkı adaletle yeryüzünü titreten Emevî öncesi İslam devrinde olduğu gibi…
İşte bu noktada çareyi yıllar önce açık açık söyleyen bir isim vardı: Prof. Dr. Haydar Baş. Haydar Baş Hoca, Gadir-i Hum’u, Hz. Peygamber’in açık şekilde Hz. Ali’nin velayetini ve liderliğini ilan ettiği gün olarak kabul eder. Bu görüş, Ehl-i Sünnet kaynaklarına dayanır. Özellikle Tirmizî, Müsned-i Ahmed b. Hanbel ve Nesaî gibi sünni kaynaklarda geçen "Men kuntu Mevlâhu..." hadisine dikkat çeker. Haydar Baş Hoca’ya göre, burada geçen “mevla” kelimesi, sadece “dost” veya “sevgili” anlamında değil, "veli" yani yönetici, rehber ve lider anlamında kullanılmaktadır.
Haydar hoca, Türkiye’de toplum nezdinde Gadir-i Hum’un bayram olarak kutlanmasını ilk kez organize eden öncü lider olmuştur.
Haydar Baş’ın yolundan gidenler, her yıl 18 Zilhicce’de Gadir-i Hum Bayramı kutlamaları yapar.
“Bu kutlamalar, sadece geçmişin yad edilmesi değil; birliğin adım adım inşa edilmesidir. Bu anlayışı yerleştirmek için Haydar Baş Hoca yıllar boyunca Ehl-i Beyt Sempozyumları düzenlemiş, bu toplantılarda Gadir-i Hum olayına özel oturumlar ayrılmıştır. Bu sempozyumlarda Sünni ve Şii âlimler bir araya getirilmiş, Gadir-i Hum’un İslam alemini birleştirici yönü öne çıkarılmıştır. "Ehl-i Beyt Külliyatı", "İmam Ali" gibi kitaplarında da Gadir-i Hum’a atıf yapılmış, özellikle Ehl-i Beyt’in İslam’daki merkezi rolü işlenmiştir.
O bize dedi ki:
“Çözüm, Ehl-i Beyt ortak paydasında birleşmektir.” Çünkü Ehl-i Beyt ne sadece Şiilerin ne sadece geçmişin değeridir. Ehl-i Beyt, bütün Müslümanların kalbidir! Onları sevmek, mezhebe değil, imana bağlıdır.
Müslümanların ayrılıkları, zenginliktir. Şii de bizimdir, Sünni de bizimdir. İmam Ali’yi seven bir Şii ile, onu yol arkadaşı bilen bir Sünni aynı safta buluşabiliyorsa işte orada hak vardır! Bugün Gadir-i Hum’u hatırlamak, bir günü anmak değil; Müslümanların birliğini, Kudüs’ün kurtuluşunu ve İslam coğrafyasının dirilişini konuşmaktır.
Bu kutlu görevi üstlenecek olanlar ne batı güdümünde ne doğu ekseninde olmayan; tam bağımsız, imanlı, ehil kadrolardır.
Bu çizgi; Haydar Baş çizgisidir. Bu duruş; sadece milletin değil, İslam coğrafyasının umududur.
Bugün yeniden Gadir-i Hum’u hatırlamak; sadece bir günü değil, bir davayı, bir hedefi ve bir kurtuluş reçetesini hatırlamaktır.
İşlemlerimiz

