Planın Adı: Büyük İsrail

Planın Adı: Büyük İsrail
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, i24 News’e verdiği röportajda “tarihi ve manevi bir misyon” üstlendiğini ve “Büyük İsrail” vizyonuna “çok bağlı” olduğunu açıkça ifade etti. Röportajı yapan, bir dönem Knesset’te sağcı milletvekilliği yapmış Sharon Gal, Netanyahu’ya “Vaat Edilmiş Topraklar haritası” muskası hediye etti. Bu sembolik jest, İsrail siyasetinin derinlerinde yatan ideolojik hedefin adeta görsel bir ilanıydı.
İsrail devleti, “Arz-ı Mevud” olarak adlandırılan; Fırat ve Dicle nehirleri arasındaki toprakları kapsayan geniş coğrafyayı bir kutsal hedef olarak görüyor. Bu hedef, dinî bir söylemle kutsanarak meşrulaştırılıyor. Ancak pratikte, bu vizyon uğruna atılan adımlar, bölgede yaşayan halklar için istikrarsızlık, göç ve kan demek.
Bu coğrafya, yalnızca Filistin’i değil; Suriye, Irak ve Türkiye’nin doğu-güneydoğusunu, Adana’yı ve Doğu Akdeniz’i de kapsıyor. “Büyük İsrail” idealine göre şekillenen bu strateji, yalnızca İsrail’in değil; başta ABD olmak üzere Evangelist Hristiyan lobilerinin de açık desteğini alıyor.
İlginç olan şu ki; potansiyel “Büyük İsrail” haritası ile “Büyük Kürdistan” haritaları büyük ölçüde aynı coğrafyayı kapsıyor. Bu tesadüf değil; aksine uzun süredir kurgulanan bir planın parçaları. İsrail ve ABD, bölgeyi istikrarsızlaştırma politikalarını onlarca yıldır sistemli bir şekilde uyguluyor.
Şimdi ise yeni bir aşamaya geçildi. Bu aşamada, söz konusu topraklarda “özgürlük ve demokrasi” söylemleriyle geçici Kürdistan yapısının oluşturulması; ardından federasyon, eyalet ve nihayetinde bu bölgelerin adım adım ele geçirilmesi hedefleniyor.
Bu plan, en çok da Kürt kardeşlerimizi vuracak. Çünkü bu senaryoda kalıcı barış ve huzur yok; tam tersine, sürekli çatışma ve huzursuzluk var. ABD ve Batı’nın Kürtlere olan ilgisi, onların “kara kaşına, kara gözüne” değil; stratejik konumlarına ve jeopolitik değerlerine.
Kürt kardeşlerimiz bilmelidir ki, bu coğrafyada oynanan oyunların en büyük mağdurları yine kendileri olacaktır. Asıl özgürlük, emperyal planların piyonu olmamakta; bölgenin gerçek sahipleri olarak birlik içinde durmakta yatıyor.
Bugün “Terörsüz Türkiye” adı altında yürütülen bazı komisyon ve müzakere çalışmalarının, bilerek ya da bilmeyerek bu projelere zemin hazırlama riski taşıdığı açıktır. Bu nedenle her adım titizlikle izlenmeli, bölge halklarının geleceğini ipotek altına alacak hamlelere karşı güçlü, kararlı ve milli bir duruş sergilenmelidir. Vakit geçmeden bu oyunu bozacak olanlar; tarihi, coğrafyayı ve kardeşlik hukukunu iyi bilen, geçmişten ders çıkaranlardır. Bunun yolu; ulusal birlikten taviz vermemek, bölge ülkeleriyle stratejik ittifaklar kurmak, sınır güvenliğini askerî ve diplomatik adımlarla pekiştirmek, medyada farkındalık kampanyaları yürütmek ve sahada teröre alan bırakmayan kararlı bir irade ortaya koymaktan geçmektedir.
İşlemlerimiz

