Türkiye’nin Umudu Bu Kampta

Bağımsız Türkiye Partisi Geleneksel Yaz Gençlik Kampı bu sene Afyonkarahisar'da gerçekleştirildi.1-3 Ağustos tarihleri arasında gerçekleştirilen 16. Geleneksel Yaz Gençlik Kampı, Türkiye’nin dört bir yanından ve yurt dışından gelen teşkilat mensuplarının iştirak etti. Kamp büyük bir coşku ve kararlılıkla icra edildi. Her zaman olduğu gibi bu kampta, sadece bir tatil veya sosyal etkinlik değil, aynı zamanda bir fikir, eğitim, birlik kampı olarak öne çıktı.
Prof. Dr. Haydar Baş’ın “genç” tanımına uygun biçimde; yalnızca yaşla değil, ruhuyla, aksiyonuyla genç olanların buluştuğu bu kamp, esasen bir dava bilinci tazelemesiydi. Çünkü bu kampta, her anı iman ve insan davası çerçevesinde şekillenen bir atmosfer hâkimdi.
Çocuklardan yaşlılara kadar her kesime hitap eden etkinliklerin yanında, istişare toplantıları, planlama çalışmaları, eğlence, sportif faaliyetler ve eğitim programlarıyla dolu dolu geçen bir hafta yaşandı. Otelin termal üniteleri dahi, bir tür sağlık ve şifa merkezi olarak hizmet etti. Elbette bu tür bir organizasyon, yalnızca fiziki hazırlıkla değil, inançla, sadakatle ve dava şuuru ile mümkün olur.
Kamp konuşmamı hazırlarken Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın eserlerine bir kez daha dikkatle yöneldim. Konu iman ve insan olunca, hocamızın özellikle İman ve İnsan ile Makâlât adlı eserleri başucu kaynaklarım oldu. Bu eserlerde dikkatimi her zaman çeken bir bölüm vardır: “Adem’deki Tecelli”.
Bu makalede hocamız, insanın hem âdem (yokluk) hem de kul olduğunu vurgular. İbadetin, kulun varlıktan sıyrılıp Hak’ta fâni olması, yani “yoklukta tecelli” ile mümkün olduğunu ifade eder. “Kulun âdemiyeti ibadetle mümkündür” derken, yalnızca bir şekil ibadetini değil, insanın kendini yokluğa teslim etmesiyle doğan bir tevhit halinden söz eder.
İşte bu noktada iki ayeti birlikte düşünmemiz gerektiğini söyler hocamız:
* “Âdem’e secde edin” emri (Bakara 2/34),
* “Yüzünü Mescid-i Haram’a çevir” emri (Bakara 2/144).
Bu iki emir, dışta farklı gibi görünse de içte aynı tevhit hakikatine işaret eder. Secde, taşa değil; toprağa değil, tecelli eden Hakk’adır. Yüzümüzü döndüğümüz Kâbe de onun taşı da Hz. Âdem’in toprağı da birer vesiledir. Asıl olan, içteki yöneliştir. Bu tecelli anlayışı, bugün her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğumuz birlik ve beraberliğin temelini oluşturur. Zira birliğin mayası, kalpte tecelli eden ilâhî hakikattir. Ayrılığın, çatışmanın, kutuplaşmanın panzehiri; insanın kendi benliğinde yok olması ve tevhit şuuru ile birliğe yönelmesidir.
Birbirimize secde etmiyoruz belki ama birbirimizdeki ilâhî tecelliyi de görmezden geliyoruz. Haydar Baş hocamızın uyardığı en temel nokta budur: “Eğer Beytullah’ı yok farz edersek, insanlar birbirlerine secde etmiş olurlar.” Ama hakikatte insan, insana değil; onda tecelli eden Allah’a yönelir. Dolayısıyla, bu çağrı yalnızca metafizik bir düşünce değil; toplumsal bir reçetedir. Ayrışmaya değil, birleşmeye çağırır. Dünyevî kimlikler üzerinden değil, kalpteki tecelli üzerinden bir birlik teklifidir bu. Bugün, işte tam da bu tefekküre ihtiyacımız var. Birliktir bizi kurtaracak olan. Ayrılık değil, tecellide birleşen kardeşliktir asıl ihtiyaç.
Kamp boyunca bu şuurla yapılan etkinlikler, istişareler ve koordinasyon toplantıları adeta bir seferberlik ruhuyla yürütüldü. Çocuklardan yaşlılara kadar her kesime hitap eden sportif faaliyetler, planlama çalışmaları, ödüllü yarışmalar ve moral motivasyon yüklü programlar ile gençlik kampı bir diriliş mektebine dönüştü.
Gençlik kampının en can alıcı noktası ise BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş’ın konuşmasıydı. “Kim terörsüz bir Türkiye istemez?” sorusuyla başlayan konuşma, esasen Türkiye’nin içinden geçtiği kavramsal manipülasyonlara dair çarpıcı bir analizdi. Terörle mücadele adı altında yürütülen operasyonlarda kimi zaman meşruiyetin bulanıklaştığını, toplumsal birlik ve beraberliği zedeleyen bir dilin egemen kılınmaya çalışıldığını örneklerle ifade etti.
Verdiği misal, meselenin özünü açıkça ortaya koyuyordu: Dostunuza tatlı ikram etmek iyi bir şeydir ama eğer o kişi diyabet hastasıysa bu ikram, iyilik değil zehirdir. Kavramların içi boşaltıldığında, iyilik görünen şeyler dahi birer felakete dönüşebilir. İşte bu tespitle, kavram kargaşasına karşı bir duruş sergilendi ve BTP teşkilatları bu konuda adeta bir “and içti.”
Bu çıkış, yalnızca sözde kalmadı; mevcut hükümetin ve ortaklarının kurduğu sistemin altındaki çürük temelleri ifşa eden bir irade beyanı oldu. Hüseyin Baş’ın ifadesiyle, “Bu çıkışla başlarına dert aldılar.” Çünkü bu sözler, sadece bir eleştiri değil, aynı zamanda millet adına bir uyarı, bir yol gösterme ve bir istikamet tayinidir.
Netice itibarıyla bu kamp, yalnızca bir yaz buluşması değil, gençliğin fikrî, ahlaki ve siyasi olarak yeniden inşa edildiği bir diriliş mektebiydi. Ve bu diriliş, yalnızca BTP kadrolarını değil, Türkiye’nin istikbalini de yakından ilgilendirmektedir.
Bu ülkenin mayasında iman, ruhunda insan sevgisi, istikametinde adalet vardır. Kavramlar çarpıtılsa da gerçekler değişmez. Gençlik ayağa kalktığında, gelecek yeniden inşa edilir. BTP’nin gençliği, bu meşaleyle yalnızca bugünü değil, yarını da aydınlatacak kudrete sahiptir. Bu birlik çağrısı bu milletin her ferdine yöneliktir. Gelin, bizdeki hakikati yeniden hatırlayalım.
İşlemlerimiz

