Zengezur Koridoru: 21. Yüzyılın Bağdat Demiryolu mu?

Zengezur Koridoru: 21. Yüzyılın Bağdat Demiryolu mu?

Zengezur Koridoru: 21. Yüzyılın Bağdat Demiryolu mu?

Zengezur Koridoru son günlerde gündemin başköşesine oturdu. Zengezur, Ermenistan’ın Syunik bölgesi içinde yer alan ve Azerbaycan ile Nahçıvan’ı birbirinden ayıran stratejik bir toprak parçasıdır. İlk bakışta, Türkiye’den Orta Asya’ya uzanacak yeni bir ticaret ve enerji hattı gibi görünüyor. Lojistik ve coğrafi açıdan kritik bir güzergâh; kâğıt üzerinde hem Azerbaycan’a hem Türkiye’ye ekonomik fayda sağlayabilecek bir proje. Ancak bu tabloya yalnızca rakamlarla ve ticaret potansiyeliyle bakmak, oltanın ucundaki yemi görüp misinanın bağlı olduğu oltayı görmemek demek olur.

Bu koridorun zamanlamasına dikkat etmek gerekiyor. Süreci doğru okuyabilmek için yalnızca bölgesel değil, küresel jeopolitik yapıya bakmak şart. Çünkü Zengezur, yerel bir ulaşım projesinden çok daha fazlası: küresel güç dengelerinin, enerji politikalarının ve bölgesel stratejilerin tam ortasında duruyor.

İran’ı Çevreleme Hamlesi
Zengezur adımı, daha ilk andan itibaren İran’ı rahatsız etti. Bu tesadüf değil. Koridorun şekillenmesinde, ABD’nin İran’ı çevreleme stratejisinin açık izleri var. 2020 Karabağ Savaşı’ndan sonra ve özellikle 2022–2023’te Azerbaycan’ın Karabağ’da yürüttüğü operasyonlarda Rusya’nın pasif kalması, Erivan’da derin bir hayal kırıklığı yarattı. Ermenistan artık güvenlik açısından Moskova’ya eskisi kadar bağlı değil; ABD ve AB’ye hızla yakınlaşıyor, ama İran’la köprüleri atmadan bir denge siyaseti izliyor.

Paşinyan’ın “KGAÖ bizi korumuyor” sözleri, Rusya’ya yönelik güven kaybının somut ifadesi. 2020 Kasım’ında imzalanan ateşkes anlaşmasında Zengezur hattı “ulaşım bağlantısı” olarak yer aldı; güvenliği Rusya FSB birliklerine verildi. ABD ise bu süreçte resmi taraf değildi. Ancak 2021–2024 arasında Ermenistan–Azerbaycan arasında yürüyen teknik müzakereler, 2025 Ağustos başında bir anda somut bir Amerikan hamlesine dönüştü.

Bölgesel Çatışma Dinamikleri
Bu hamle yalnızca bir altyapı projesi değil; bölgenin kendi içindeki güç dengelerini altüst edebilecek bir adım. Ermenistan–Azerbaycan hattında zaten kırılgan olan barış sürecini, yeni çıkar çatışmalarıyla zedeleme potansiyeli yüksek. Daha önemlisi, ABD’nin bölgeye girişi, İran’ı çevreleme çabalarının yeni bir halkasıdır. Azerbaycan’ın İsrail’le stratejik dostluğu, ABD ve İsrail’in İran’a karşı askeri hamlelerini destekleyen bir hat oluşturuyor. Bu açıdan bakıldığında, “Trump Koridoru” adıyla anılan bu projenin maksadı açık: İran’ı baskılamak, Türkiye’yi de bu süreçte kendi eksenine çekmek.

İran ile Türkiye, son doğrudan savaşı 1639 Kasrı Şirin Antlaşması öncesindeki Osmanlı–Safevi çatışmaları döneminde yaptı. Yani yaklaşık 380 yıldır iki ülke arasında doğrudan sıcak savaş yaşanmadı. Bu, bölgedeki pek az komşuluk ilişkisinde görülen bir istikrardır. Bu, sadece diplomatik istikrar değil; aynı zamanda bölgesel krizlerde güvenli bir diyalog kanalı anlamına geliyor.

Ermenistan ise çok yakın tarihte — 1990’lardan günümüze Karabağ savaşları ve sınır çatışmaları ile — Türkiye’nin stratejik güvenlik gündeminin hep içinde oldu. Üstelik 1915 olayları üzerinden yürütülen soykırım iddiaları, başta ABD ve Fransa olmak üzere Batılı ülkelerde Türkiye’yi uluslararası alanda zor duruma sokmak için Ermeni diasporasının başlıca aracı oldu. Yapılanlar sadece batılı ülkeler tarafından, yalnızca tarihi çarpıtmak amacıyla değil; Türkiye’yi uluslararası platformlarda baskı altına almak ve dış politikada taviz vermeye zorlamak için de araçsallaştırılıyor. Her yıl 24 Nisan’da yapılan siyasi açıklamalar, bu iddiaların tarihsel bir tartışma değil, jeopolitik bir sopa olarak kullanıldığının açık göstergesidir.

ABD–İsrail–Ermenistan ekseninde bir koridora dâhil olmak, bu tarihsel ve güncel gerçekler ışığında Türkiye açısından stratejik bir intihardır; çünkü böyle bir adım, ülkemizi doğrudan İran ile gerilim hattına iter, Batı’nın bölgedeki askeri stratejilerine bağımlı hale getirir ve ulusal çıkarlarımız yerine dış eksenli bir güvenlik politikasını dayatır.

Alternatif: Aras Koridoru
Türkiye’nin önünde iki yol var. Birincisi, ABD destekli Zengezur (Trump) Koridoru. İkincisi ise İran’ın Aras Koridoru. Aras güzergâhı, yalnızca ulaşımı kolaylaştırmakla kalmaz; İran’ın Kafkasya’daki etkisini artırırken, Batı destekli projelerin nüfuzunu dengeleyecek bir hat kurar. Üstelik koridor İran egemenliğinde kalacağından, ulusal egemenlik kaygılarını da minimize eder.

Bağdat Demiryolu’ndan Dersler
Tarih burada önemli bir uyarı yapıyor. 19. yüzyıl sonlarında Almanya, Osmanlı’yı ikna ederek Bağdat Demiryolu projesini başlattı. Osmanlı, ekonomik ve lojistik fayda umuyordu; Almanya ise Mezopotamya’nın petrol ve tarım kaynaklarına, Basra Körfezi üzerinden Hint Okyanusu’na ulaşmayı hedefliyordu. Osmanlı, hattın her iki yanında geniş imtiyazlar tanıdı. Kâğıt üzerinde kazan-kazan gibi görünen bu ortaklık, I. Dünya Savaşı’nın sonunda Osmanlı’nın toprak kaybıyla sonuçlandı. Almanların esas stratejik hedefi gerçekleşemedi, ancak Osmanlı da bağımsız hareket etme kabiliyetini yitirdi.

Bugün ABD’nin Zengezur’daki hedefleri, o dönemde Almanya’nın Bağdat Demiryolu’ndaki motivasyonlarına benziyor: ekonomik görünüm altında jeopolitik nüfuz tesis etmek. Aradaki fark, Almanya Osmanlı’yı kendi yanında savaşa çekmişti; ABD ise Türkiye’yi İran’la olası bir çatışmaya sürükleyebilecek bir hat kurguluyor.

O gün Almanya, bugün ABD; hedef aynı: ekonomik görünüm altında siyasi nüfuz. Nasıl ki Osmanlı, ekonomik fayda umarak Bağdat Demiryolu’na girdi ama siyasi bağımsızlığını riske attıysa, Türkiye de Zengezur’da benzer bir kıskaçla karşı karşıya.

Sonuç: Stratejik Körlük Lüksümüz Yok
Zengezur Koridoru’nun Türkiye’ye sunduğu ekonomik fayda potansiyeli göz ardı edilemez. Ancak bu fayda, jeopolitik risklerle birlikte değerlendirilmelidir. Doğru tercih, bölgesel barış ve karşılıklı çıkar esasına dayalı bir ağ kurmak olmalıdır. Türkiye, alternatif Aras Koridoru gibi seçenekleri masada tutarak, dış güçlerin bölgesel planlarında piyon olma riskini en aza indirmelidir. Aras Koridoru, bölge ülkeleri arasında karşılıklı güven ve denge siyaseti için bir test alanı olabilir.

Bağdat Demiryolu’nda yaşananlar, bugünün karar vericilerine tarihî bir uyarıdır: Kendi coğrafyanda yabancı planlarla yol almak, uzun vadede kendi istikametini kaybetmektir.